Niyet Etmeye Yeni Bir Bakış Açısı
Garo Topuzoğlu

1. Sayfa

Kendi araştırmalarım sonucunda niyet etmenin, yaygın olarak, güçlü biçimde hedefe yö-nelme olgusuyla beraber, arzulanan sonuca varma yönünde kararlılık şeklinde tanımlandığını gördüm. Niyet eden insan, içsel arzusuna ulaşmak amacıyla, bu amaç doğrultusunda önüne çıkan her türlü engeli alt edecek iradeye sahip insan olarak tarif ediliyordu. Eğer siz kolay pes etmeyen, içsel dünyanızı, hayallerinizi gerçekleştirmek adına niyeti itici güç olarak kul-lanan bir insansanız, niyet etmiş bir insan tarifi size de uyacaktır. Aslında siz daha çok, tut-tuğunu koparan ve karşısına çıkan fırsatların bilincinde olup, bunlardan yararlanmayı bilen bir insansınız.
Şimdi sahip olduğum görüş, niyet etmenin kararlı bir ego veya bireysel iradeden çok daha büyük bir şey olduğu yönündedir. Bir an için, niyet etmenin size ait bir eylem değil de ev-rende var olan görünmez bir enerjinin gücü olduğunu hayal edin! Ve bu enerjinin hepimizin içinde varolan bir güç olduğunu düşünün! Karmaşık bir gerçeği farkına varmanın verdiği heyecanla yazarken, niyet etmenin hepimizin içinde varolan bir güç olduğunu biliyorum. Ni- yet etmek, normal alışkanlık haline gelmiş günlük davranışlarımızın ötesinde görünmeden akan bir enerji alanıdır. Eylemlerimizden hatta düşüncelerimizden ve onların ifadesinden bi-le önce gelir. Bu enerjiyi kendimize çekmemiz ve yaşamımızda heyecan verici bir biçimde kullanmamız için bir takım araçlar vardır.
Bu alan nerededir sorusunun yanıtıysa; her yerdedir şeklinde olacaktır. Çünkü evrendeki her şey, bir amaç doğrultusunda, belli bir niyet, maksatla yaratılmıştır. İster bir antilop olsun, ister bir gül ağacı, ister bir dağ, bu her türlü yaşam biçimi için geçerlidir. Sivrisineğin yaratı-lışında ve var olmasında bir amacı, niyeti vardır. Bahar mevsiminde filizlenen elma, başlarda sevimli, minik bir çiçektir, ama bu çiçeğin içinde yaratılışından gelen bir niyet inşa edilmiş-tir ve yaz geldiğinde kendini bir elma olarak ortaya koyacaktır. Niyetin hatası olmaz, elma çiçeği hiçbir zaman portakala dönüşmez Doğanın her halinde istisnasız biçimde bir niyet vardır ve bildiğimiz kadarıyla doğadaki hiçbir şey niyet etmeyi sorgulamaz. İnsan olarak bizler de bu alanın enerjisinden gelen belli bir amaç, niyetle tasarlanmışızdır. Yaratılış anın-da insan protoplazmasının son derece minik bir damlası yumurtayı döllediğinde fiziksel ha-yat başlar ve niyet, gelişme sürecini yönetir. Yani niyet, evrendeki her şeyi belirliyorsa ve niyet her yerde, her zaman varsa, bu niyetin bulunmadığı yer yoktur anlamına gelir. Peki, çoğumuzun niyetten kopuk hissetmemizin nedeni nedir?
Şimdi bilincinizi, belli bir kalıbın ve sınırın ötesindeki bu sonsuz enerji alanına taşıyın. Bu sonsuz görünmez güç her yerdedir. Fiziksel bedeniniz, bu enerjiden hâsıl olan, bütünlü-günüzün bir parçasıdır. Bu dünyadaki fiziksel varlığınızın ortaya çıktığı andan itibaren, her zaman her yerde hazır olması dolayısıyla bu enerji alanına girmeniz olanaklıdır. Söz konusu keşfedilmemiş gücü harekete geçirmenin tek yolu, onunla bağlantınızın kopuk olduğuna i-nanmaktır.
Niyetin her zaman ve her yerde hazır olan gücü diye bir şey varsa ve bu güç yalnız benim için değilse, o zaman bu enerji her yere yayılmış bir enerji kaynağıdır. Bu kaynak sayesinde her şeyle, herkesle, ne olmak, neye sahip olmak, neyi başarmak istediğimizle ve evrende bize yardım edecek her şeyle bir bağlantımızın olması söz konusudur. Gereken tek şey, ken-dimizi buna hazırlamak ve niyeti harekete geçirmektir. Ama her şeyden evvel, kurmamız gereken bu bağı neden kaybettiğimiz sorusu akla gelir. Aslan, balık ve kuşlar bu bağı kay-betmemişlerdir. Ancak insan olarak bizler, söz konusu güçle bağımızın kopuk olduğunu hissetmemizin nedeni altı unsurdan oluşan egomuzdur.
Söz konusu unsurlar şöyle sıralanır;
1. Neye sahipsem, oyum. Beni, sahip olduğum şeyler tanımlar.
2. Ne yapıyorsam, oyum. Beni, başarılarım tanımlar
3. Diğer insanlar hakkımda ne düşünüyorlarsa, oyum. Ben, insanların gözündeki konumum tanımlar
4. Herkesle bağım kopuk. Bedenim beni yalnız tanımlar.
5. Yaşam mekanımın arzularımla bağlantısı kopuk.
6. Tanrı’dan kopuk yaşıyorum. Yaşamım, kendi değerimle ilgili takdirime bağlıdır.

Niyet etmenin gücünü harekete geçirmek, doğal benliğinizle bağlantı kurmak ve ego tanımlarının tümünü bir kenara bırakmakla ilgili bir süreçtir. Egoyu bir kenara atmak bedenimizle bağlantımızı keseceğiniz anlamına gelmez. İçimizdeki enerjinin büyük kısmını egomuzu büyütmek için değil yapmak istediklerimizi harekete geçirmek için harcamalıyız anlamına gelir. Bu süreç ise dört aşamada tamamlanır.

1. Disiplin
2. Dirayet
3. Sevgi
4. Teslimiyet

Disiplin, ilk aşamasıdır bedenimizi geçekleştirmek istediğimiz arzuların doğrultusunda eğitmekle alakalıdır. Bunu spor yaparak, bedeni zehirleyen sigara ve benzeri alışkanlıkları bırakarak, sağlıklı beslenerek yapabilirsiniz.

Dirayet, ikinci aşamadır. Disiplinle bütünleşmiş dirayet, düşüncelerinizi, zekânızı ve duygularınızı bedeninizin çalışmasıyla uyumlu hale getirirken, odaklanma ve sabırlı olma yeteneğinize katkıda bulunacaktır.

Sevgi, üçüncü aşamadır. Bedeni dirayetle disipline sokup, aklımızı kullanarak misyonu-muzu anladıktan sonra üstatlığa giden süreçte yaptığınız şeyi sevmek, sevdiğiniz şeyi yap-mak önem kazanır. Herkesin bir şeyler satmaya çalıştığı dünyada, ben buna âşık olmak diyo-rum ve sevginizi potansiyel müşterilere sunmak gözüyle bakıyorum. Tenis oynamayı öğren-mek, vuruşları çalışmanın yanı sıra, aynı zamanda topa vurma hissinden, korta çıkmaktan ve oyunla ilgili her türlü şeyden hoşlanmak da bu oyunun bir parçasıdır.

Teslimiyet ise dördüncü aşamadır. Bu niyet etmenin bulunduğu, bedeninizin ve zihninizin her şeyden arınmış bir halde niyete doğru hareketlendiği yerdir. Teslim olduğu-nuzda, kendinizi hafiflemiş hissedecek ve sonra niyetin gücü, sizi varmak istediğiniz hedefe götürecek şeklinde kendini gösterecektir.